26 Ağustos 2011 Cuma
Tırsmak - Mert Olamama Hikayesi
2000.
Milenyuma girmişiz. İbrahim Erkal ın "Canısı" dizisi "Canısı" adlı albümünden sonra ekranlarda.
8.sınıfım ; dershaneye gidip geliyoruz , it gibi çalışıyoruz.
Bi sosyal dersine girmeden önce Emrah geldi. "Oğlum gidelim bize FIFA oynayalım, hem MIRC te de takılırız. İngilizce küfür eder kaçarız yabancılara..." dedi. Sosyal dersinde "artık toprak kaybetmeye başlayan padişahlar" kısmındaydık ve sıkıcıydı.Tanımadığım birilerine küfür etme fikri - hele ki ingilizceyse - ardı arkası kesilmeyen reformlar ve verilen iltimasların olduğu bu kısımdan daha zevkli geldi.
Dersten kaçtık.
Yolda sınıftaki kızlardan bahsettik. "Oğlum neden bizim kız arkadaşımız yok?" dedik birbirimize. Cevap çok aşikardı çünkü ikimiz de kiloluyduk.Fakat bunu hiç birbirimize söylemedik, şişman kibarlığı sergiledik yani.Lipidbağlarınormaldenfazlakardeşler kulübü üyelerinin kendi aralarında kilolarından bahsetmeme gibi yazısız kuralıdır bu.
Emrah "Mert sigaraya başladı oğlum haberin var mı lan? Babasının cebinden para çalıp paket alıyormuş. Geçen gün de okula getirdi ... Sakın söyleme ama sağda solda, bir tek ben biliyorum" dedi.
Mert ergen ikonumuzdu. Bir kere uzun boyluydu, kavgadan kaçmazdı, iyi futbol oynardı, takımı hep o kurardı, bizden büyüklerle takılırdı, kızlar ona aşıktı ve Ayşen adında bir kızla okulun karşısındaki yıkık binada öpüştüğünü görenler vardı. Yani bir büyüğün yaptığı herşeyi bizim yaşımızda yapabiliyordu.
"Ne var oğlum bunda, herkes yapabilir bunu" dedim.
Emrahların evinin önüne geldik. Karşı kaldırımda ikimizden hem hacmen hem de yaş olarak büyük olduğu belli, psikopat görünümü olan biri oturuyordu. Emrah çantasından anahtarını çıkartmaya çalışırken aptalca , gereksizce , hayatımda yaptığım tek ve en büyük gideri kaldırımda oturan elemana "Ne bakıyosun lan!" diyerek gerçekleştirdim.
Sözün bitmesiyle içimden "Sıçtık" dememin arasındaki sürenin kısalığını açıklayabileceğim bir kelimeyi herhangi bir dilde herhangi bir sözlük yazmamıştır.
Kaldırımdakiirieleman "Noldu lan?" diyerek ayaklandı. Emrah kafasını çantaya gömmüş ve telaşlı bir şekilde anahtarı bulmak için çabalıyordu. "Ne bakıyon oğlum ayı mı oynuyor burda?" dedim elemana. Üzerime doğru yürümeye başladı, "Bakıyom lan ne var?" diye bir cevap verdi. Bacaklarım titreyerek "Bakamazsın oğlum , bakamazsın lan" dedim ve ben de elemanın üzerine yürüdüm.
Tam manasıyla üç buçuktum ...
Emrah aniden kolumdan tuttu ve beni içeriye doğru sürüklemeye başladı. Kapıya yaklaşana kadar elemanla dik dik bakıştık. Tam kapının dibine geldiğimizde "Bakamazsııın laaaaaayyyynnn" diye bir nağra attım ve kendimi kapıdan içeriye attım.
Tehlike geçmişti. Emrah beni sakinleştirmek için "Oğlum sakin ol lan" felan diyordu ama bacaklarımın titremesinin geçmesine uzun süre engel olamadım.
...
O gün MIRC'te #England kanalına whiteprince adlı nickname ile girdik.
"Fuck you" yazdık.
...
17 Ağustos 2011 Çarşamba
Tırsmak
2000 - Mayıs
Dershaneden kaçtık.
Emin adlı arkadaşımın evinde bilgisayar vardı. O zamanlar için bilgisayar sahibi olmak demek şimdilerde
14 Ağustos 2011 Pazar
İçimizdekilerden Birisileri -2
Selamunaleyküm.
Size gülümseyerek bakan o gömlekli adamı hissettiniz mi? Hani şu size doğru yaklaşan , boğazına kadar düğümlemiş kendini... Evet ... Şu elinde küçük çanta taşıyan... İşte o benim.
Nasılsın kardeş?
Hamd olsun ben iyiyim. Şimdi birkaç esnafa gazete üyeliği verdim ordan geliyorum.Abilerimizle oturduk bir çaylarını içtik, sohbet koyuydu... Malum mübarek aylar,geceler boş geçmiyordur; bizlere de duan geliyordur inşallah?
Sen de var mıydı gazeteye üyelik?
Yoktu öyle mi ... Gel bir çay içip hasbihal edelim?
Etmeyelim mi? Üyelik felan ... Tamam tamam, zorlama yok bizde ... Heh heh heh...
Bir gece gel istersen kalalım bizde , sabaha yumurtalı patatesle kahvaltımızı yaparız... Akşama mis gibi maklube ...
Gel bak ... Valla gel bak...
Halısahaya gelsen ... Ordan geçeriz eve...
Olmaz mı?
Peki...
13 Ağustos 2011 Cumartesi
İçimizdekilerden Birisileri - 1
Naber lan?
Geceleri yoldan geçen patlak egzozlu Doğal Slx var ya ... Hani son ses müziği açık olan ... Evet evet ... Şu beyazlı , camları siyah filmle kaplı ... Şimdi onun şoför koltuğu kısmına bak ... Ne görüyorsun? ... Kolu dışarıda - gözleri dumanlı birisini mi ?
İşte o benim.
Selam.
Tahmin edebileceğin gibi vites topuzumda tesbih ve arabamın arka camında "No Fear" gözleri var. İngilizcem yok ancak arabamda çok kral parçalar var... Parçaların krallığını şöyle anlıyoruz ; eğer bir şarkıda "Dale" ve "get on dı flor" varsa bu şarkı iyidir ... Şarkı çok diskodur.Bir şarkının "çok disko" olması çok önemlidir çünkü ortam diskodadır. Kızlar diskoyu severler.
Kesin ordadır ortam.
Peki neden böyle dolaşıyoruz? Neden yavaşça , aracın içindeki şarkının bir 30 saniyesini size dinleterek mahallenizden geçiyoruz?
Bize yıllar önce vaad edilen "arabaylagezipmüziğinsesinisonunadayarsınızkızlarsizehastaolurolum land" i arıyoruz. Şu acı çeken ruhlarımız , serkeş ve serseri bedenlerimiz bu belediyenin içine girmeden durmayacak. Gerekirse karış karış , sokak sokak gezeceğiz...
Sizi bulacağız bebeğim.
Sizi bulacağız.
16 Mayıs 2011 Pazartesi
Paulo Coelho'ya Açık Mektup
Sevgili Paulo;
Nasılsın? Brezilya felan nasıl? Karnavallar ne alemde , sanırım başlamadı ... Başlasa bizim haber bültenlerinin son kısımlarında izlerdik. Her neyse ...
Sevgili abim, güzel abim...
Seni Simyacı adlı kitabınla tanıdım, sevdim. Yollara düşmen , çölle konuşman çok etkileyiciydi ... Kendini aramaya çalışman sanırım bu kitapla başladı ... Ardından yazdın baya kitap ama mevzu hep hayatı sorgulamak, hep bi sonuç çıkartmak , hep bi mistizm ... Bu arada kitaplarını yazarken ülke ülke gezdin, yedin içtin,kafanı güzelleyip tamtamlarla dans ettin...
Oh ne ala deme?
Abi yeter artık ... Denemediğin dinsel - tinsel öğe kalmadı. Kendini bulasın diye öğrenciliğimden beri gidiyorum kitabını alıyorum. Ha diyorum bu kitapda buldu sonunda hayatın manasını , pat ardından bir tane daha yayınlıyorsun ... Artık ortaya Bir de havalısın , artissin ... Affedersin eşşek kadar adam olmuşsun hala ergen bunalımlarındasın.
Aş artık bunları Paulo abi ...
Kendine iyi bak ...
Ha bu arada çok geziyorsun sen , gelirsen felan buralara beni bul. Zannımca senin rakıdan haberin yok, hayata mana katmanda yardımcı oluruz.
Öptüm kutsal savaşçı...
23 Nisan 2011 Cumartesi
28 Mart 2011 Pazartesi
Bak İşte Bahar Geldi
Bahar ...
"Oğlum çok sıcak lan" ile "Aga peteklere dokunsana bi" arasında kalan o güzide hayal mevsimi...
Baharın gelmesiyle birlikte geleneksel "Oğlum bu yaz çantaları alıp Interrail yapsak,Avrupa'yı dolaşsak" konulu düşsel faaliyetlerin içerisinde olduğunuzu adım gibi biliyorum. Ama senin yazın vermen gereken zirilyon tane bırakılmış derse ya da dizinin dibinden ayrılamadığın ebeveynlere sahip olduğun için bunları yapamayacaksın .
Elbette kesinlikle haklısın , herkesin seninki gibi sorumlulukları yok ...
Ve evet;bu sene olmazsa seneye kesin gidersin...
Artık göbeği eritmenin de vakti geldi değil mi? Zira bi arkadaşının "Benim bir arkadaş vardı 2 ayda 15 kilo verdi abi, dikdörtgendi vücudu; 2 ay sonra Tyler Durden'nın vücuduna dönüşmüştü." hikayesi seni etkiledi.
Yine bi arkadaşının " 3 gün Antalya'da kaldım 15 kızla tanıştım ... Tanışamazsan salaksın zaten,kızlar atlıyo üzerine" tarzı hikayeleri seni iyice coşturuyor, o biricik ve bol kıvrımlı pembemsi düşünce merkezin Antalya'da tatil yapan Tyler Durden'ın ne harikalar yaşayacağını düşünmeden edemiyor...
Ama sen temiz hava - bol gıda motto'suna uyarak mesire alanı mesire alanı gezeceksin ve mangal partilerinde götürdüğün tavuk kanatlarıyla "lokmaları sayılan" insan olarak hatıralara kazınacaksın...
Elbette kesinlikle haklısın , o hikayedeki adamın spor yapmak için bolca vakti vardı ...
Ve evet ; bu sene olmazsa seneye kesin yaparsın...
Geçen seneki bahar şenlikleri senin açından da sönük geçti değil mi?
Yurttan oda arkadaşların , onların başka üniversiteden gelen ve mühendislik fakültesinde okuyan bonus saçlı arkadaşlarıyla oturup kafaları çektiniz. Duygusal şarkılarda omuz omuza tutunup beraber salındınız...
Bu sene şenliklerin yıldızı sen olacaksın ; içip içip coşacak , ortamlardan ortamlara akacaksın. Bir de şu kesiştiğin hatun var ... Şenliğe gelirse işin tamamdır, hem o kız senin samimi bi kız arkadaşının arkadaşı değil miydi? Tamam oğlum o iş olmuş ... Şenlik boyunca çimenlere uzanacak,kimbilir duygusal şarkılarda göz göze diz dize dans edeceksiniz ...
24 Mart 2011 Perşembe
12 Mart 2011 Cumartesi
Ergen Oğluma Mektup
Sevgili Oğlum;
Tahmin ediyorum ki kara tenli , kısaya yakın boyu olan sıradan bi adamsın...
Biliyorum ; karizmatik arkadaşlarına bakıp "Ulan adamların tipe bak, ben niye böyle değilim?" tarzında sorular soruyorsun kendine ... Onun sebebi işte benim... Muhtemel annen de benim boyum ve tipime bakınca anlayacağın üzere Adrianna Lima olamayacağından kendi çapımda birşeyler ayarlamaya çalıştım ve sonucunda dünyaya sen geldin.Bu konuda kusura bakma...
(Sen şimdi Adrianna'yı da bilmiyosundur google a yaz çıkar resimleri ya da yıllardan beri kullandığım bi flash bellek varsa içine bak bulursun kendisini.)
Oğlum;
Şimdiki aklımla seni iyi ve rahat bir şekilde yetiştirmeyi planlıyorum fakat sonuçta muhtemelen bi memur ailesinin ferdi olacaksın. O yüzdendir ki harcamalarını adam akıllı yap , paranı ortam yapma maksadıyla boş adamlara yedirme. Umarım derslerin iyidir çünkü o eşşek kafanda zaman zaman kurduğun "Sınavı kazanamazsam özel okula giderim yaa" tarzı düşünceler asla gerçekleşemeyecek ... Otur evinde çalış, yediğin önünde yemediğin arkanda...
Annenden gelecek genleri bilemem ama babandan sana sanat manasında gelecek bir gen yok , o yüzden olur olmaz zamanda "Bana gitar alın" tarzında girişimlerde bulunma ... Alıcan sonra iki tıngırdatıp evin duvarına asıcan ... Gereksiz ... Maaş zaten kuş kadar ...
Şşt... Kız işleri nasıl lan , sıpa seni...
Hadi hadi ...
Neyse ... Adam olmaz oğlum senden.
Sevgilerimle
Baban...
26 Şubat 2011 Cumartesi
Ben & Yasemin & Dante
2002 Ankara
“... ve şayet İtalyan yazarlarına değinmek gerekirse Dante’yi tek geçerim.”
Bu cümleyi kurduğumda artık masanın hakimiyeti bana aitti. Sigaramı boşluğa doğru bakar gibi yaparak – aslen Yasemin’i keserek - çektim ve sert bir şekilde yere doğru üfledim. Biramdan bir yudum aldıktan sonra etkileyici olduğunu düşündüğüm gülüşümü yaparak ona göz kırptım. Yasemin’in kemik çerçeveli gözlüklerinin içerisinden gözlerinin parıldadığını görebiliyordum.
Yasemin’in yanında oturan Nail o geceki rakibimdi.
Fransız Dili Edebiyatı okuyor, gitar çalıyor ve sosyal projelere katkıda bulunuyordu. Ama bunların dışında, bana rakip olmasını sağlayan bir şey daha vardı : Rastalı saçlar.
Dante hakkında bildiğim tek şey İtalyan olmasıydı. Ancak masada konu hakkında bilgisi olmayan insanları görünce coşarak Dante’yi tek geçtim. Artık masada “ben”, “Yasemin” ve “diğerleri” vardı. “Diğerleri” tartıştıkları konularda söylediklerinin doğru olduklarını onaylatmak maksadıyla “ ... değil mi Mehmet?” tarzında sorular yöneltiyorlar, konu hakkında bilgim olmayınca başımı sallıyarak onay veriyordum. Bazen de kolpa yaptığımın anlaşılmamasını sağlamak maksadıyla “ Bilmiyorum” diyor ve ömrümde dönem ödevlerimin dışında herhangi bir konuyu araştırma girişiminde bulunmamış birisi olarak şu cümleyi de ekliyordum “ ...ama araştıracağım.”
“Kuru kuruya kitap okumakla insanın eline çok birşey geçeceğini zannetmiyorum ; önemli yerlerin çizilip tekrar tekrar üzerinden geçilmesi lazım” dedi Nail.
“Bu görüşüne katılıyorum... Ben okuduklarımın altını çizdiğim gibi bir de defter tutuyorum. Kendi yorumlarım falan da var orada ...” dedim.
Artık Nail rakip değildi.
Edebiyat, sosyoloji ve sanat üzerine yaptığımız sohbetlerle geceyi bitirdik. “Diğerleri” taksi tutup gitmeyi önerdi ancak taksiye ayıracak param yoktu. “Hava güzel bence ... Biraz yürüyüp konuştuklarımızı düşünmeyi tercih ederim” diyerek taksi parası vermekten yırttım. Yasemin de benle berbaber metroya kadar yürümek istediğini söyledi. Mekandan ayrıldık.
“Herkesin gözü sendeydi” dedi Yasemin... “Hıh...Farketmedim...” dedim önüme bakarak.
Koluma girdi; çok normalmiş gibi sessizce yürümeye devam ettim ancak içimde Rio karnavalı düzenleniyordu. “Bu sefer tamam lan” dedim içimden.
Metronun önüne geldiğimizde kollarımdan tuttu ; “Yarın saat 11.30 da dersim var , öncesinde kahvaltı yapsak ya?” dedi. Hemen cevap vermedim, birkaç saniye bekledikten sonra ; “Hmm... Olabilir aslında...” dedim. Yanağımdan öptü , koşarak ilerledi ; arkasından bakıyordum.
“Ha bu arada ... Yarın Dante’nin bir kitabını getirsene ... Anlattıklarından sonra adamı baya merak ettim” dedi.
“Elbette” dedim gülümseyerek ..."Evde var zaten getiririm"
El salladı ve gitti.
Ertesi sabah saat 08.00 de kalkıp hızlıca hazırlandım.
Önce Kızılay'da bir kitapevine girip "İlahi Komedya" adlı kitabı aldım , sonra içerisindeki kısımlarından bazılarının altlarını rastgele karaladım, bazılarına da soru işaretleri koyup "Araştır" yazdım.
Yasemin'le buluştuğumuzda saat 10.00'du.
...