3 Kasım 2013 Pazar

Küçük

1997 Nazilli Sonbaharda bir pazar    
  Sonradan kalkacak Anadolu liseleri sınavı için dershaneye yazdırılmışım. 5.sınıfta çirkin sevimsiz bir erkek çocuğuyum.İstemeden yani anne babanın ileride gönül rahatlığıyla " biz senin için her şeyi yaptık ama sen adam olamadın " diyebilmesi için gönderdiği 20 küsür çocuk arasındayım.    

 İçlerinden yüz hatlarını giyimini konuşmasını tek hatırladığım Can . Her erkek çocuğunun berbere anlatmaya çalışıp berberin ısrarla anlamadığı, kimsenin sahip olamadığı sacları var, sarı ve Amerikan.    

 Durmadan sağa sola koşuşuyor; sağlıklı kahkahalar atmakta...   
 Anne örgüsü gri kazağımın içerisinde uykusuzluk çekerek buz gibi sıraya dayanmış bir şekilde öğretmeni bekliyorum. Can koşarak içeri giriyor;elinde 1 hafta önce girdiğimiz sınavın sonucu var. "1. ci olmuşummmm" diye sağa sola zıplıyor, sınıfta herkes Can'a doğru koşuyor. Saçları zıplamasına senkronlu bir şekilde hareket ediyor.
 "Asla yıkılamaz Can o hepimizden büyük, o hepimizden güçlü" diye düşünüyorum...    

   
 2013 İstanbul 
      İnsanlar yürüyor.     
      Vesaire şeyler yapıyorlar.
      Onlara bakıyorum.
     Gri kazağımın içinde kayboluyorum.

3 Ekim 2012 Çarşamba

.


 Yıllar boyunca  - ve halen daha - hedef belirleyememe süreci geçirmiş - geçiren - biri olarak üzerime fırlatılan "Ne olmak istiyorsun bakalım hıı?" sorusuna belirli aralıklarla toplum tarafından beğeniyle karşılanan , kız verilme olasılığı yüksek olan mesleklerle cevap vermişim. Doktor oluyorum beğenmiyorum mühendis oluyorum ne bileyim en çok parayı hangisi verecekse, annem - babam - çevrem hangisini söylerken benle gurur duyacaksa onu oluyorum. "Jokeylik süper meslek, Hamdi Bey'in oğlu ..." diye başlayan bi cümle duysam hani onu bile düşünebilirim.
Verdiğim cevaplar çevremdekileri tatmin ediyor , soruları savuşturuyorum ama bende bi ...
Bi huzursuzluk... Uzun süreli susmalar yaşıyorum ; annem durmadan "Oğlum neyin var?" diye soruyor.
"Bilmiyorum" diyorum.

Sınav.

Eğitim Fakültesi. Çevremdeki herkes mutlu gözüküyor bana "hayatımın kurtulduğunu" söylüyorlar. "Kebap lan fıstık gibi oğlum ..." diyorlar. Herkes memnun yani.
Herkes memnunsa ben de memnunmuş gibi duruyorum.
Gidiyorum üniversiteye okuyorum falan, herkes gibi bir öğrenci hayatı falan ama ...
Ama aynı huzursuzluk ... Durmadan sağa - sola kaçıyorum , çok fazla susuyorum.
Abim kenara çekip konuşuyor benle "Ne derdin var oğlum senin , bak geleceğin garanti , ben gibi olsan ..." falan diyor.
"Bilmiyorum abi" diyorum.

Bir daha sınav... Dört harflisinden ...

Kahvaltı masasında öğreniyorum ; atanmışım. Biraz mutluluk var içimde aileden yükü çekecem , kendi paramı kazanacam artık.
Yakın - uzak bilumum akrabalara telefon ediliyor.
Bavuldur, perdedir, tabak - çanak vesairesiyle geliyorum atandığım yere çalışmaya başlıyorum.

Dört sene geçiyor üzerinden.
Annemle telefonda konuşuyoruz."Neyin var bişey mi oldu sesin kötü geliyor?" diyor bana.
"Yok bişey yoruldum birazcık " diye geçiştiriyorum aklı bende kalmasın diye.
Kendimi zorluyorum , "Sağlıklısın lan , işin var gücün var ailen var, böyle olma bak" diye ...
Olmuyor.

Anne ; neyim var yemin ederim ben de bilmiyorum.


26 Ağustos 2011 Cuma

Tırsmak - Mert Olamama Hikayesi





2000.

Milenyuma girmişiz. İbrahim Erkal ın "Canısı" dizisi "Canısı" adlı albümünden sonra ekranlarda.

8.sınıfım ; dershaneye gidip geliyoruz , it gibi çalışıyoruz.

Bi sosyal dersine girmeden önce Emrah geldi. "Oğlum gidelim bize FIFA oynayalım, hem MIRC te de takılırız. İngilizce küfür eder kaçarız yabancılara..." dedi. Sosyal dersinde "artık toprak kaybetmeye başlayan padişahlar" kısmındaydık ve sıkıcıydı.Tanımadığım birilerine küfür etme fikri - hele ki ingilizceyse - ardı arkası kesilmeyen reformlar ve verilen iltimasların olduğu bu kısımdan daha zevkli geldi.

Dersten kaçtık.

Yolda sınıftaki kızlardan bahsettik. "Oğlum neden bizim kız arkadaşımız yok?" dedik birbirimize. Cevap çok aşikardı çünkü ikimiz de kiloluyduk.Fakat bunu hiç birbirimize söylemedik, şişman kibarlığı sergiledik yani.Lipidbağlarınormaldenfazlakardeşler kulübü üyelerinin kendi aralarında kilolarından bahsetmeme gibi yazısız kuralıdır bu.

Emrah "Mert sigaraya başladı oğlum haberin var mı lan? Babasının cebinden para çalıp paket alıyormuş. Geçen gün de okula getirdi ... Sakın söyleme ama sağda solda, bir tek ben biliyorum" dedi.

Mert ergen ikonumuzdu. Bir kere uzun boyluydu, kavgadan kaçmazdı, iyi futbol oynardı, takımı hep o kurardı, bizden büyüklerle takılırdı, kızlar ona aşıktı ve Ayşen adında bir kızla okulun karşısındaki yıkık binada öpüştüğünü görenler vardı. Yani bir büyüğün yaptığı herşeyi bizim yaşımızda yapabiliyordu.

"Ne var oğlum bunda, herkes yapabilir bunu" dedim.

Emrahların evinin önüne geldik. Karşı kaldırımda ikimizden hem hacmen hem de yaş olarak büyük olduğu belli, psikopat görünümü olan biri oturuyordu. Emrah çantasından anahtarını çıkartmaya çalışırken aptalca , gereksizce , hayatımda yaptığım tek ve en büyük gideri kaldırımda oturan elemana "Ne bakıyosun lan!" diyerek gerçekleştirdim.

Sözün bitmesiyle içimden "Sıçtık" dememin arasındaki sürenin kısalığını açıklayabileceğim bir kelimeyi herhangi bir dilde herhangi bir sözlük yazmamıştır.

Kaldırımdakiirieleman "Noldu lan?" diyerek ayaklandı. Emrah kafasını çantaya gömmüş ve telaşlı bir şekilde anahtarı bulmak için çabalıyordu. "Ne bakıyon oğlum ayı mı oynuyor burda?" dedim elemana. Üzerime doğru yürümeye başladı, "Bakıyom lan ne var?" diye bir cevap verdi. Bacaklarım titreyerek "Bakamazsın oğlum , bakamazsın lan" dedim ve ben de elemanın üzerine yürüdüm.

Tam manasıyla üç buçuktum ...

Emrah aniden kolumdan tuttu ve beni içeriye doğru sürüklemeye başladı. Kapıya yaklaşana kadar elemanla dik dik bakıştık. Tam kapının dibine geldiğimizde "Bakamazsııın laaaaaayyyynnn" diye bir nağra attım ve kendimi kapıdan içeriye attım.

Tehlike geçmişti. Emrah beni sakinleştirmek için "Oğlum sakin ol lan" felan diyordu ama bacaklarımın titremesinin geçmesine uzun süre engel olamadım.
...

O gün MIRC'te #England kanalına whiteprince adlı nickname ile girdik.
"Fuck you" yazdık.

...

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Tırsmak


2000 - Mayıs

Dershaneden kaçtık.
Emin adlı arkadaşımın evinde bilgisayar vardı. O zamanlar için bilgisayar sahibi olmak demek şimdilerde

14 Ağustos 2011 Pazar

İçimizdekilerden Birisileri -2


Selamunaleyküm.

Size gülümseyerek bakan o gömlekli adamı hissettiniz mi? Hani şu size doğru yaklaşan , boğazına kadar düğümlemiş kendini... Evet ... Şu elinde küçük çanta taşıyan... İşte o benim.

Nasılsın kardeş?
Hamd olsun ben iyiyim. Şimdi birkaç esnafa gazete üyeliği verdim ordan geliyorum.Abilerimizle oturduk bir çaylarını içtik, sohbet koyuydu... Malum mübarek aylar,geceler boş geçmiyordur; bizlere de duan geliyordur inşallah?
Sen de var mıydı gazeteye üyelik?
Yoktu öyle mi ... Gel bir çay içip hasbihal edelim?
Etmeyelim mi? Üyelik felan ... Tamam tamam, zorlama yok bizde ... Heh heh heh...

Bir gece gel istersen kalalım bizde , sabaha yumurtalı patatesle kahvaltımızı yaparız... Akşama mis gibi maklube ...

Gel bak ... Valla gel bak...
Halısahaya gelsen ... Ordan geçeriz eve...
Olmaz mı?
Peki...